Salı, Aralık 27, 2016

YAŞAM, YAZI VE NOKTALAMA


zaman, akan, nokta, virgül, noktalama, sevgi,
Yönler
                                                      
                                                       YAŞAM, YAZI VE NOKTALAMA

             Bu gün güzel bir pazar günü, kış ayında olmamıza rağmen güneş sıcak yüzünü esirgemedi bizlerden ama ben evde pinekledim gün boyu. Pelte kılıklıyla kapıştık gene durduk yerde. Tutturdu yaz diye. Şunu da bunu da bir sürü şey koydu önüme. Sanki emir eri var karşısında. Hiç kibar davranmıyor. Sanki dediklerini yapmak zorundaymışım gibi. Kibar olsa haydi neyse, nezaketi karşılığında bir şey yaparız her halde; o kadar da eşek değiliz. Ama tepeme dikilip ellerini beline koyarak “Şunu, şunu da...” demesi yok mu? Çileden çıkarıyor beni. Kibar davranayım istiyorum, bir kaçına tamam diyorum hala da üstüme üstüme geliyor. Anlıyorum aslında onu: kendisi yapamıyor ya tek başına, benden yardım istiyor. Ukalalığı diz boyu anlayacağınız.
            Neyse geçeyim şimdi pelte kılıklıyı da işime bakayım bari. “Dur dur nereye? Halletmemiz gereken bir sorun var.” “Neymiş o pelte kılıklım?” “Bana bundan sonra ‘Pelte kılıklı’ demeyeceksin.’” “Ne diyeyim, Peltoş mu?” “Ha ha ha! Hayır, Peltor” diyeceksin. Hani şu imparator var ya, işte o gibi, anlarsın ya!” dedi.  “Tamam Peltor’cuğum. Bundan sonra adını dediğin gibi söylerim. Şimdi otur yerine de çayını, kahveni iç ve beni rahat bırak” dedim ve bir süreliğine gönlünü almış oldum Peltor’ un. Aklı sıra tepemde olduğundan başıma imparator kesilecek. Aramızda kalsın “Çok beklersin daha” dedim içimden.
            Düşünüyordum da odadan odaya dolaşırken. Hayatımızın bir çerçevesi var ve bu çerçeve içine sığdırıyoruz her şeyimizi; bütün yaşamışlıklarımızı. Çerçevenin genişleyip daralması kendi elimizde. Ne kadar çok şey sığdırırsak içine o kadar genişleyebilir.
            Benim asıl konum: o çerçevenin içindekileri yazmakla ilgili. Yazı yazmaya başladığı zaman insan o çerçevenin içindekilerin etrafında dolaşıp durmaya başlıyor. Ucundan kıyısından asılıp uzatıp çekiştiriyor. Asıl konuya belki de hiç giremiyoruz çoğu zaman. Başkaları adına konuşmak haddim değil tabii ki, kendi adımadır söylediklerim. Ucunda kıyısında dolaşırken yaşanmışlıkların, başkası, bir başkası da çıkıveriyor önüme. Asıl yaşanmışlık gölgelenip perdeleniyor. Yazmak denilen eylem, yaşanmışlıkların ucundan kıyısından koparıp sökebildiklerimi ortaya koymaktan başka bir şey değil aslında. Yazmada yol aldıkça daha da cesaretleniyorum, daha da derinine inmek istiyorum. Peltor da durmadan çalışıyor benim için. O kadar fazla şey çıkarıyor ki bazen, hangisi önemli, hangisi önemsiz ayırmakta zorlanıyorum.
            Yaşanmışlıklarımızın ucundan kıyısından kopardıklarımız birer virgül -,- aslında bana göre. Virgül’ ün yazı içinde ne kadar da anlamlı ve kıymetli olduğunu yazmaya başladıktan sonra anlamaya başladım. Okullarda öğrendiğimizden daha farklıymış. Başlı başına bir deha.  Yaşam çerçevesinin içinde o kadar çok virgül var ki, çoğumuz bunun farkında bile değiliz aslında.  Virgüller çoğaldığında bir noktalı virgül - ; - atıp tekrar virgüllemeye devam ediyoruz yaşanmışlıklarımızı. Neden noktalı virgül atıyoruz? Çünkü: hepsi birbirine karışmaya başlıyor artık, iyiler, kötüler, üzüntüler, sevinçler... çoğaltılabilir bu çeşitlilikler elbet. Her çeşitliliğe bir noktalı virgül koyup geçiveriyoruz. Bir nokta gelip orada da nokta koyacağız elbette. Ama bu koyduğumuz nokta yaşamımızın noktası değil, yaşamışlıklarımızın bazı bölümlerinin sonundaki noktalardır. Örneklemek gerekirse: Anne babanız kendi yaşamlarındaki iki kişilik yalnızlıklarına bir nokta (.) koyup üç kişi olmaya karar verdiklerinde, sizin için bir başlangıç; onlar içinde bir dönemin noktası oluyor aslında. Sizin bebeklik virgülleriniz başlamış oluyor böylece onların sayesinde. Tabii ki anne ve babanız noktayı tam yerinde koyarsa. Anne babanıza kızmayın sakın yanlış yere nokta koymuşlar diye, onlar da ellerinden geleni yapmaya çalışmıştır eminim. Tıpkı benimkiler gibi.
            Bebeklik virgülleri: Ingalı ağlamalar, gaz sancısı feryatları, görünmez kazalar, diz ve alın soyulmaları… Çoğalmaya başlıyor artık. Nokta nerede mi? Emeklemeye başladığımızda, yürümeye başladığımızda… Devam edip gidiyor.
            Eğer noktalama işaretlerini doğru koyarsam yazım içinde, anlatmak istediklerimi daha doğru anlatabilmiş oluyorum. Zaman zaman dönüp önceki yazdıklarıma bakıyorum. Bazı değişiklikler yapıyorum noktalamalarda. Sizler fark etmiyorsunuz bunları. Bazılarınız da fark ediyordur mutlaka. Eğer noktalamaları doğru yerde kullanırsam daha doğru anlaşılırım, başka bir ifadeyle anlatmak istediğim konu daha iyi anlaşılır, en azından benim düşündüğüme yakın olarak diye düşünerek.
            Yaşamımız da tıpkı yazılar gibi işte. Noktalamaları doğru yerlerde kullanmışsak istediklerimizi elde etmişiz demektir. Gelecek noktalama için yola devam ediyoruzdur. Bazen soru -?- ve ünlem - !- işaretleri de olacak mutlaka.
            Doğru kullanım ve anlatımla ilgili iki örnek vermek istiyorum. İki örnekte de anlamlar farklı ve noktalama da farklı yerde.
1.)    Oku da baban gibi, eşek olma.
2.)    Oku da, baban gibi eşek olma.
            Şimdi virgülün kullanıldığı yere göre anlamını değerlendirelim.
            1.) de: Babası okumuş birisi ve onun gibi olması istenen bir öğüt.
            2.) de ise: Babası eşek, okumazsa babası gibi eşek olacak uyarısı.
            Görüldüğü gibi birbirinden oldukça farklı anlam kazandırdı aynı kelimelere. Neymiş be bu virgülün azameti?
Akan, sevgi, mutluluk,
Biz

            Hayatımıza anlam katmak için virgülleri doğru yerlerde kullanmak çok önemlidir bence. Her zaman yapılabildiği söylenemez tabii ki de. Benim virgüllerimin de yanlış yerde olanları var. Ucundan kıyısından dolanılmasının nedeni de bu zaten. Dibe indiğimiz zaman her şey ortaya çıkacak çünkü. O nedenle yaşanmışlıklarımızın derinine inemiyoruz yazarken. Yaşam kişiye özgüdür ve kişiye özeldir. Ancak ortaya koymak istediğimiz şeyleri yazarız onlardan.
            Bir de yaşanmışlıkların bize anlattıkları vardır. Bizim öğrendiğimizi düşündüğümüz şeyler. Çok fazla şey öğrenmiş sayılmıyoruz yaşamlarımızda. Kapasite kısıtlılığı var yazılımda. Genlerimizin yazılımında belirlenmiş zaten hemen hemen her şey. Bizim yaşamımız boyunca ilave edeceğimiz fazla bir şey yok. Bebek doğarken o yazılımla doğup, ilerisine doğru yazılımın gereklerini yerine getiriyor. Babası veya annesinin öğrendiği bilgileri depolayıp getirmiyor doğarken. Her şeyi kendisi öğreniyor yaşam boyu.
            Peltor’ la anlaşmazlığa düştük yazıya başlayıp buraya kadar geldiğimde. Bir sürü şey çıkardı ortaya adeta kustu ne varsa içinde ve benim de midem bulandı bu duruma. Ara verdim yazmaya ve bir gün ertelemiş oldum bu yazıyı, tekrar başladım biraz nüans değiştirerek. Ne de olsa ilk göz ağrısı başka oluyor, ilk düşündüğüm şeyler bu arada dalgalandılar.
            Benim Peltor’ la kavgam da burada başlıyor işte. Sizde de olmuştur mutlaka, hani bazen bir şey yapmak isteriz de içimizden bir ses “Dur orada, sakın yapma başına iş alırsın” falan derya işte o Peltor’ un sesidir. Bazen de tersini yapar. Peltor hep ister ki kendi dediği olsun: Bildiği, sürekli yaptığı şeyler olsun. Bilim artık öğrenmiş bu huyunu, 21 defa aynı şeyi yaptığında alışıyormuş onu yapmaya ve bir daha unutmak zorlaşıyormuş. Aslına bakılırsa insanlar çooook yıllar belki de yüzyıllar önce öğrenmiş Peltor’ un marifetini de: “Kırk defa ne dersen o olur” demişler. Yani kırk defa tekrarlanan bir şey Peltor tarafından önemli kategorisine sokulup daha ön sıralara konuluyor demek. Bilime kuşkuyla yaklaşmak gerekli aynı bilimciler gibi; kendi icatlarına bile kuşkuyla bakarlar her zaman. Birisi çıkıp farklı bir yanını buluverebilir. Kendimizi güncellemeliyiz bu arada. “Babam öyle diyo!” ile olmuyor, olamıyor artık. Çok hızlı gidiyoruz çağ yolunda.
            Sen, senin yaşanmışlıklarının bir yerinde evlenmeye karar verdiğinde Sen’in sonu gelmiş demektir ve Sen’e nokta (.) koyarsın ve evlendiğinde Biz yaşanmışlıkların başlar. Biz yaşamında eğer hala Ben ve Sen yaşamlarınız devam ederse Biz olamamış demeksinizdir. Bu da büyük ihtimalle her ikinizin de Peltor’u yüzündendir. Peltor’unuzu istediğiniz yönde götüremiyorsunuzdur. Bir dönem Sen’li Ben’li yaşanmışlıklarınız devam eder; eğer Biz’i oluşturamazsanız, yine geçmişte nokta koyduğunuz yaşamlarınıza farklı bir biçimde döneceksinizdir. Ancak eski Ben ve Sen olamayacaksınız. Bütün suç Peltor’ da ve Ona hükmedemediğiniz için de sizdedir. Yapmak istediğiniz bir şeyde Bilgisayarınızı suçlar mısınız? Hayır elbette. Tabii ki böyle bir soru saçmalıktan başka bir şey değil. Neden suçlamadığımızı düşünüyorum çünkü: Bilgisayarı kullanan benim. Hangi tuşa basarsam onu yazıyor veya çiziyor; tamamen benim kontrolümde, tabii ki yazılımlar sayesinde.
            Doğru noktalamalı yaşamlar dilerim, elbette önce kendime sonra da size.
            Hoşça kalın, sağlıklı ve mutlu kalın.

                                                           Halil GÖNÜL- 27:12:2016 / Aydın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.