Salı, Aralık 13, 2016

RECEP’İN DAYILAYI

akan-zaman, çift, koçan, yonca, Recep, darı,
Öküz

      RECEP’İN DAYILAYI

             Yoğun hasat işleri öncesindeki olağan günlerden bir gün ve zamanın çoğunluğu ev işleriyle ve tamiratla geçer genellikle. Anam ve babamın öğleye kadar yatakta kaldığını görmedim hiç bu yaşıma-dokuz yaşındayım- kadar. 
          Her gün aynı saat da kalkılır, el yüz yıkanır, sofraya oturulur ve kahvaltı yapılır sonra da herkes dağılır sofradan. Kim ne iş yapacaksa o işle uğraşmaya başlar. 
        Babam “ekinler geliyor, düvenin dişlerini tamir edeyim” dedi sofradan kalkarken.
             Onun sözü biter bitmez -belki de bitmemişti, nefes alış anında- anam “ben de Receple bahçeye gidip bir şeyler toplayayım, suyu da geldiyse sulayıp geliriz; öğleyi bulmaz döneriz olur mu Recep?” dedi. Bunu duyan recep -beş yaşında- el çırparak sevincinden ayağa kalktı hemen “olur ana, ben sularım bahçemizi” dedi. Çok sever bahçeyi. Hele anasıyla gitmeyi daha çok sever çünkü eşeğin semerine biner tek başına ve anam da eşeğin yularından tutup önünden çeker götürür. Çoğu zaman aralarında kavga çıkar bu yüzden. O eşeği koşturmak ister, anam izin vermez düşer bir yeri kırılır diye. Çok yorgun olduğu zaman biner anam eşeğe, recep de arkasına biner o zaman. Ancak anam recebin arkaya binmesini istemezdi beş altı aydan beri, kolu kırılmıştı eşekten düşünce. Düşmesine de sebep Recep.
            Anam ikindi vaktine kadar evde çamaşır yıkadı, bir aydır yıkanmıyordu çamaşırlar ve birikmişti. Kocaman kazanda su kaynattı, su içine atılan iki maşrapa meşe külüyle birlikte kaynadı evin önünde. Geniş bir leğende elleriyle ovarak bazen de ayaklarıyla çiğneyerek yıkadığı için dağ gibi çamaşırı bitirdi ikindi öncesine kadar ve arkasından biz yıkandık, Recebi de kendi elleriyle yıkamıştı. Ben büyük olduğum için kendim yıkanıyordum, anam yalnızca su döküveriyordu maşrapayla tepemden. Suyu kendim alıştıramazmışım ona göre, tamamen kendim yıkanmama varmış daha biraz. Böyle günlerde herkes sırayla yıkanırdı, babam ve anam suyu ibrikle ve kovalarla eve taşırlar evin banyo yapılacak yeri var hemen giriş kapısının arkasında. Gaz lambası da asılı aydınlatmak için. Orada banyolarını yaptılar. Kış aylarında bizi de orada yıkıyor anam.
            Suya ihtiyaç kalmamıştı artık banyolar yapıldıktan sonra kazan kaldırıldı yerine ve ateş üzerine bolca su dökülerek söndürüldü. Öküzlere darı kesip getirmek için bahçeye gitmek istedi anam ve biz de babamla kağnıyı tamir etmek için kaldık evde. Anam eşeği çıkardı ahırdan, babamın yardımıyla eşeğin semerine bindi. Babam Recep’i de anamın arkasına, eşeğin kıçının üstüne indiriverdi evden ayrıldılar. Hava güzeldi, ne çok sıcak ne de soğuktu. Köyün içinden geçip en son mahalleyi de geçince eşeği koşturmasını istemiş Recep anasından. Anası itiraz etmiş her seferinde. Sen misin itiraz eden, önceden düşünmüş belli ki yanına küçük bir sivri çöp-yabani armut dikeni- almış yanına; çöpü batırasıya eşeğin kuyruğunun dibine, yandım anam deyip eşek havaya çıvmış başlamış koşturmaya. İlk hoplayışta anam düşmüş eşekten aşağıya sağ yanının üstüne ve etrafında Recep’i aramış, yok, başını kaldırmış zorla eşeğe bakmış eşek koşturmaya devam ediyor epeyce uzakta; recep de semere sıkıca tutunmuş eşeğin üstünde. Sevinmiş onun düşmediğine. Zorlanarak yerinden kalkmış, ne gelen var ne giden yolda yürümüş ağır aksak. Hafif ağrıları varmış her yanında ama eşeği yakalamak için yürümüş zorla da olsa. İki yüz üç yüz metre yürüdükten sonra çeşme başında su içerken yakalamış eşeği, yüksek bir taşın yanına çekerek taşın üstüne çıkıp tekrar binmiş eşeğin semerine, recep arkada bahçeye kadar gitmişler. Giderken de Recep'e “sana bir şey oldu mu?” diye sormuş ve “olmadı ana, ben sıkıca tuttum semerin tutamağını”  demiş. Bu duruma sevinen anası sıkı tutunmasından dolayı “aferin aslan oğluma benim, büyümüş adam olmuşta eşekten düşmemiş” diyerek sevincini belli etmiş, takdir etmiş onu. Onun da çok hoşuna gitmiş bun durum. Demek ki eşeği koşturunca düşmeyecek olduğunu göstermiş anasına, babasına da anlatırdı anası nasılsa, böylece yalnız kendi bindiğinde koşturmaya izin çıkardı bundan sonra.
            Bahçeye varınca eşeği bağlamış anası bir ağaç dibine ve karnını doyursun diye biraz taze yonca, biraz çayır, sirken, biraz da darı kesip atıvermişler eşeğin önüne. Anam bahçe içine sakladığı el orağıyla epeyce kesmiş darılardan. Keseceği darıları seçiyormuş, koçanları olgunlaşanları alıyormuş, koçanlarını da recep kırılıp heybenin gözlerine dolduruyormuş. Ağrıları epeyce fazlalaştığı için zorlanmaya başlamış, özellikle sağ kolu orağı tutamaz olmuş ve bırakmışlar işi, hemen toparlanıp tekrar eşeğe sarmışlar ve binip geldiler.
akan-zaman, çift, koçan, yonca, Recep, darı,
Darı
            “Çabuk geldiniz ya, az da kesmişsin darıyı!” dedi babam anamın eşekten inmesine yardım ederken. Endişeli görünüyordu babam anamın suratını hiç beğenmemişti. “ne oldu sana, suratın kül gibi?” dedi babam. “yok, bir şeyim, merak etme telaşlanacak bir şey değil, eşekten düştüm giderken birden hoplayıverdi başladı koşturmaya, susadığından herhalde.  Bekteş’deki çeşmenin yalağında su içerken yakaladım” dedi. Merdivenin ikinci basamağına oturdu oflayarak ama kolu sarkıyordu. Kolunu tuttu babam, işte o zaman “ooof” diye bağırdı birden. “Aslan oğlum düşmedi babası, büyümüş demek ki. Artık koca adam oldu belli ki”  dedi zoraki gülümsemeyle. “everme zamanı gelmiş mi diyorsun sen şimdi bu kerataya?” dedi babam ama kızmış gibiydi bir şeye. Bana başını çevirerek “Hasan git kırıkçı teyzeni çağır gel, anamın kolu kırık de çabuk gelsin, anladın mı?” dedi. “Anladım buba” dedim döndüm tam koşturmaya başlayacaktım sağ ayağımı ileriye atarken arkamdan “Duuuur, ne diyeceksin bakayım?” “Anamın kolu kırık, çabuk gideceğiz teyze diyeceğim” dedim. Tamam, anlamında başını salladı aşağı yukarı. Alabildiğime koşturdum köyün öte ucundaki çıkıkçı teyzenin evine. Allah'tan evdeymiş, nefes nefese anlattım durumu, hemen hazırlığını yaptı birlikte hızlıca geldik. Anamın yukarıya çıkardı babam. “Çocuklar aşağıda kalsın” dedi çıkıkçı teyze babama. Biz de duyduk zaten dediğini ve receple kalan koçanları kırmaya başladık darılardan. “Abi bizim dayılay büyük büyük olmuş” dedi recep bana bakarak, sevinçliydi gözleri. “Zaten büyük büyük bizim dayılar” dedim hafife alarak Recep’i, alayla yüzüne baktım. “Hayıy, bizim dayılay bizim dayılay, büyük büyük olmuş” dedi tekrar el kol sallayarak ve sesini de yükselterek. “oğlum zaten büyük dayılarımız, hem de eşek kadarlar” dediğimde şakadan yumruk vurdu omzuma ve “Hayıy ya! O dayılay değil, bahçedeki dayılay büyük büyük olmuş” dedi. Anlamıştım nihayet, demek istediğini "Bahçedeki darılar büyük büyük olmuş" diyordu. Güldüm epeyce haline. Ne kadar da zorlandı anlatıncaya kadar. Koçanları ayırmayı bitirdik, merdivene yöneldik ki tam o anda sesi duyuldu merdiven başında kırıkçı teyzenin. İşini bitirmiş gidiyordu. Hemen anamızın yanına çıktık beraber. Anam yatıyordu yatakta ve üstü örtülüydü. Açtı anam yorganını beline kadar. Sağ omuzunu gösterdi. “Yok bir şey çocuklar, yalnızca yerinden çıkmış omuzum. Yerine yerleştirip, buğday ezmesiyle sarıverdi teyzeniz sağ olsun. Meraklanmayın, haydi gidip oynayın” dedi gülümseyen yüzüyle ve yorganını çekti tekrar omuzuna kadar.
                                                                                                                                Halil GÖNÜL 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.