Perşembe, Aralık 01, 2016

YAZMAK VE YAŞAMAK

çalakalem, herkes, neden, rüzgar, yaprak, yaşamak, yazmak, akan-zaman,
Kalem

             YAZMAK VE YAŞAMAK

 Kafamın içindekileri dizeleyemiyorum. Başladığım yazı içine giriveriyorlar bir anda ve ben engel olmuyorum çünkü çıksınlar istiyorum; biraz da olsa yer açılsın, kalanları da bir sıraya koyabileyim istiyorum.
   Bazen planlıyorum, önceden düşünüp planlıyorum; ancak planladığım gibi gitmiyor çoğu zaman. Kendimi yorgun hissediyorum, dönüp tekrar baktığımda onları değiştirecek gücü bulamıyorum kendimde. Bir süre -ne kadar geçeceğini kestiremiyorum- geçerse belki de daha planlı ve detaylı işlenilen yazılar yazabilirim diye düşünerek. Çalakalem içimden geldiği gibi ve geldikleri anda, istediğim zaman yazmaya çalışıyorum.
            Yazma işi çok farklı bir iş. İlk araştırmamda anladım bunu. Her kelimenin çok şey anlattığını ve bu seçimi de yazanın yapması gerektiğini öğrendim. Anlatma şekli, anlatanın duruşu önemli. Yaşar Kemal’in dediği gibi “Yazmak değil, yaşamak” önemli olan; yazarken yaşamak. “Yazmıyorum, yaşıyorum” demiş bir zamanlar Usta. Yazdığınız yazıdaki kahramanlara âşık olduğunuz olur mu hiç? Yaşamak böyle bir şey işte. Yazıda önemli olanın bu olduğunu fark edince yazma işini becerebileceğime olan inancım kuvvetlendi ve devam ettirmeye karar verdim.
            Benim şimdiki yazma çabam esen rüzgârda savrulan yaprakların durumuna benziyor, nereden eserse o tarafa savruluyorum estiği anda. Bu iyi bir şey değil belki ama benim için şimdilik iyi ve gerekli. Dedim ya kafamın içi biraz boşalması gerekli. Her şey o kadar içiçe ki bir türlü birini diğerinden koparıp alamıyorum. Her birini de detaylandırıp yazmaya başlıyor sonunu düşündüğümde yıllar alacakmış gibi geliyor ve sonlandıramayacağımı düşünüp yılgınlık gösteriyorum. Yılıp bırakmaktansa parça parça esintiler halinde ortaya dökmek istiyorum. Bir tür emekli meşguliyeti diyebilirsiniz buna çünkü ben öyle adlandırıyorum durumu.
            Birey olarak içinde yaşadığımız ortam ve bu dünyanın sorunlarından direkt veya dolaylı olarak etkileniyoruz. Çoğu zaman bu etkileri yoğun yaşayıp etkileniyoruz, yaşamımızda değişiklikler yapmaya zorunlu kalıyoruz. Bazen sessizce, bazen de sesli olarak yapıyoruz değişiklikleri ve getirdiği etkileri seslendiriyoruz. Bu seslendirmeleri kelimelere döküp başkalarının da duymasını sağlıyoruz. “Bilenler bilmeyenlere öğretsin” örneğinde olduğu gibi “Okuyanlar okumayanlara duyursun ve okumalarını sağlasın” gibi, sessiz bir dilekte bulunuyoruz sanki.
            İşte gene “Yazma” kelimesinden yola çıktım “Okuma” gelip çattı yolun ortasında. Yazma çabası göstermeye başlamadan önce de okuyordum ancak, bu çabanın nasıl, neden gibilerini araştırırken farklı bir şey oldu, okuduklarımı tam olarak anlamadan okuduğumu fark ettim birden; ya da şüphelenmeye başladım demek daha doğru. Şimdi, yakın geçmiş zamandan beri daha farklı okuduğumun farkındayım; okurken çabama nasıl hizmet edeceğini de dikkate alıyorum; yazanın yazdıklarını anlamanın yanında yazanı da anlamaya başladım. Öncelerinde yazanı anlamadığımı öğrenmiş oldum.
            Bana göre okumak değil yazmak olgunlaştırıyor ama okumak da bu işin -olgunlaşmanın- başlangıcı. İkisi de bir arada olmak zorunda. Okuduklarımız onları yazanların kafasında kurduğu yaşamlar ve o yaşamların yazıya dökülmüş hali. Gerçek yaşam değil yani, gerçek yaşamdan esintilerdir. Esintiler ne kadar derinlerden geliyorsa o derece damıtılmış oluyorlar, işte o zaman; anlatan da anlatırken damıtarak anlatıyor ve tadı başka oluyor. Herkes hissediyor mutlaka, bunda kuşku yok. Herkes yazıyor da, ama bir yerlerde okuduğum gibi farklı kılan; kendine özgü hissetmek ve anlatabilmek. Bu güne kadar her şey söylenilmiş aslında birileri tarafından, biz de onları tekrar etmekten başka bir şey yapmıyoruz. İnternet sayfalarında görülenlerden yola çıkarsak bu durum çok açık. Birilerinin söylediklerini ilk bulan birisi paylaşıyor, ondan gören başkaları da beğenip paylaşıyor ve yüzlerce hatta milyonlarca kişi aynı şeyleri dolandırıp duruyorlar. O zaman neden yazıyoruz ki aynı şeyleri tekrar edeceksek? Madem bizim de söylemek istediğimizi başkası söylemiş bize de düşen onu beğenip duygularımızı tatmin etmek kalır.
            Artık çok nadir yapıyorum ben beğenme işini. Çok kolay beğenemez oldum belki de. Farklı şeyler söylemek ve yazmak gerekli ama nasıl? Sorusu herkes gibi beni de meşgul ediyor elbette. Kim bilir belki de biraz daha çalışırsam, çok çok çalışırsam olur. “İste senin de olur” dememişler mi? Eğer ben de istemeye devam edersem ve ısrarımı sürdürürsem hedefe ulaşabilirim umuduyla yollardayım. Ama yollar çok zorlu. Yazdıklarını yaşayarak yazmak ve yazdıklarında yaşamak çok farklı bir şey, anlamaya başladım bunu daha şimdiden; yolun başındayken.
            Keşke herkes en az birkaç defa yazmayı denese veya yazmaya ihtiyaç hissetse. Konuşmak değil yazmak önemli. Konuşmak havada asılı olan şey ve yapması kolay geliyor ama onun zorluğu da var aslında. Kısaca kolay olan hiç bir şey yok bu dünyada. Bir şey yapmak için çaba, emek ve enerji gerek.
            Şimdilik bir süreliğine saçmalamaya devam edeceğim. Esintileri dikkate alacağım. Sosyoloji, felsefe, biyoloji, teoloji, anı, hikaye... Ne gelirse bahtıma. Korkuyorum da aslında yazmaktan, neden mi? Belki bir gün bu sorunun cevabını da yazarım.

Halil GÖNÜL / Aydın


            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.