Çarşamba, Mart 01, 2017

İçimden geçenleri söylemezsem, kendimi suçlu ve aciz hissedeceğim

     
"çocuklarımızın sorumluluğu bizdedir.
"Çocuklarımız"
   Merhaba sevgili Misafirler,
    Biraz önce saat 18:00 den itibaren, uzun bir zamandır-yaklaşık bir ay kadar-açmadığım televizyonu açtım merak ederek; neler olup bitti? Türkiye’de ve Dünya’da diye. Bir de çay demledim, keyif çatmak için. Oturdum televizyonun karşısına ve hem çayımı yudumluyor hem de çiy, soyulmuş fıstıktan ağzıma atıştırıyordum birer ikişer tane. İlk zamanlarda pek kulak vermedim televizyona.
               Ancak bir zaman geçtikten sonra kulak kabartmaya başladım, baktım keyfim kaçmaya başladı duyduklarımdan ve kanalları değiştirmeye başladım; genellikle haber kanallarını tarıyordum.
                Birinci, ikinci bardak derken çaydan 3. Bardağı bitirmişim ve fıstıktan bir avuç kadar almıştım yanıma, onlar bitmiş ve ağzım dolu fıstıkla; sinirlendikçe fıstık atmışım ağzıma.
                En sonunda haberlerin yarısında kapattım televizyonu ve boş boş etrafıma bakınmaya başladım, geleceği ve geçmişi düşünerek. “Siyasette seviye ne kadar da düşmüş, ben mi fark etmemişim bugüne kadar yoksa daha da fazlalaşması mı olmuş? Düşüncelerim birbirine ulanıyor dehşet içinde kalıyordum o anlar.
                Geçmiş zamanlar -70-80’li yıllar- film şeridi gibi geçti gözümün önünden hemen. Demirel-Ecevit - Erbakan atışmaları ne kadar da nazik ve saygılıymış. En çok kızıp sinir olduğum şeyler bile gözüme gül demeti gibi görünmeye başladı o zamanlara ait olanlardan.
                Günümüzde herkes bir şeyler söylüyor ama söylediklerini ne kendileri ne de söyledikleri duyuyor; ortalık velvele içinde gidiyor sürekli. Arkadaş veya sokak kavgasında bile ağıza alınmayacak sözler söylenmesinde hiçbir sakınca görmeyen etkili ve yetkili insanlar sorumluluktan çooook uzaklaşmış tek amaçları kendi egolarını tatmin etmek ve kendi tabanlarına ajitasyon çekmekten başka hiçbir şey yapmıyorlar.
                Toplumsal seviyenin geldiği nokta beni çok ürkütüyor artık, kabullenmekte zorlanıyorum. Küfür bir tür ifadedir ama acizliğin ifadesidir, çaresizliğin ifadesidir, hiçliğin ifadesidir; ifadesizliğin ifadesidir. Küfür patlamadır. Çözümsüzlüğün ifadesidir. Problemin ifadesidir. Kişilikte çözülemeyen ve aşılamayan problemlerin ifadesidir… Daha da artırabilirim küfür gerekçelerini ve anlamlarını ifade ettiği şeyleri.
                Utandım televizyonun karşısında kendimden. “Ne hallerdeyiz? Ne hallere geldik? Gideceğimiz yerler daha da kötü olacağını düşündükçe daha da ürperdim.
                Bugünün bebeklerinin, çocukların, gençlerin, orta yaş yetişkinlerin ana ve babaları, ne kadar sorumluluk taşıyorlar acaba evlatlarıyla ilgili ve onların gelecekleriyle ilgili? çok merak ediyorum bu ana - babaların duygularını ve düşüncelerini.
                Düşündüklerim artık siyasetin ötesinde bir şey. Memlekette siyaset miyaset hak getire. Kalmamış öyle bir şey. Seviye çok düşmüş. Bu seviye beni başka bir şeyi daha düşünmeye itti. Gerçekten biz toplum olarak layığımızı mı buluyoruz ya da bulduk. Hani bir ifade var ya: “Her toplum, kendine layık olan yöneticileri seçer.” 
                Burada amacım siyasi bakmak değil; gördüklerimin bana düşündürdüğü şeyler ve ben bir sade vatandaş olarak bu ve bundan daha olumsuz şeyler düşünüyorum.
                Lütfen artık meselelere siyasi gözlük altından bakmayı bırakıp şöyle bir çevremize, Dünya'ya bakalım ve kulaklarımızı, gönlümüzü, vicdanımızı açalım; terazinin kefesine koyalım. Hiç kimse veya hiçbir şey için olmasa bile çocuklarımız ve onların geleceği için bunu yapalım istiyorum ve diliyorum.
                Gerçekten bu memleketin insanları fakiriyle zenginiyle böyle değildi 20-30 yıl öncesinde. Dünya çok hızlı döndü ve biz savrulduk bir yerlere. Şimdi de savrukluklarımızı toparlayamıyoruz bir türlü. Hatta daha da savrulmaya devam ediyoruz.
                Nereye kadar bu savrulma? Uzayda bir bulutsu oluncaya kadar mı yoksa bir yıldız oluncaya kadar mı? Cevap: Bizim duyarlı, vicdanı temiz ve her şeye rağmen yüreği taşlaşmamış, empati yetisini kaybetmemiş insanlarımız, ana-babalarımız, abilerimiz, amca-dayılarımız, yenge-teyzelerimiz, bacı-kardeşlerimiz, yeğenlerimizdedir.
                Biraz keyfinizi kaçırdımsa kendimi mutlu hissedeceğim. Benim keyfim çok kaçık çünkü. Kendime tesellidaş arıyorum kör karanlıklarda ve Amazon ormanlarında dolaşıyorum sanki; gökyüzüne bakarak.
                     Tek dileğim, keyfiniz kaçsın bu yazıyı okuduğunuzda.
                Bu sefer hoşça kalın demeyeceğim sizlere; “Hoşça kalmayın” diyeceğim çünkü: hoş kalmaya devam edersek çocuklarımız hoş durumlarda kalamayacak. Bu sorumluluk bizim.
                Her şeye rağmen insanları seviyorum hele de saf ve kendi halinde olanları daha da çok seviyorum. Hayvanları mı? O da soru mu? Elbette hem de, bazı insanlardan çok sevmeye başladım bu kadar yıldan sonra.
                Farkında olmadan dil sürçmesi olmuşsa lütfen beni ikaz edin ve mail adresi- iletişim- ‘den bana anlatın ki size dönüş yapma imkânım olsun. Yanlış anlaşılmaya meydan vermek ve kimsenin kırılmasını, hatta incinmesini bile istemiyorum; düşmanım bile olsa.
                Şimdi hoşça ve sağlıcakla, umutla kalın. Her şey istediğiniz gibi, gönlünüzce olsun.
01-03-2017
Halil Gönül.

Görsel: Pixabay.com

2 yorum:

  1. Çok haklısınız çok yerinde bir yazı olmuş,kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fatofotofan Tv,
      teşekkür ederim, beğenmeniz beni mutlu etti. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.