Pazartesi, Ekim 02, 2017

Duyguların Analizi-1/2

         
"Karşı karşıya bakmak"
  “Etrafta bir sürü gürültü varken sessizlik çekmek, bir o kadar da hareket ve kalabalık varken hareketsiz, yalnız kalmak. Nasıl bir duygu mu? Anlatması zor, hissediliyor sadece, aynı durumda olan bütün yalnızlar da aynısını yapıyordur eminim.”
            Duygularını anlamaya çalışıyor derin iç çekişlerle kısık sesli televizyona yoğunlaşmaya çalışıyordu üçlü koltukta sırt üstü uzanmış haliyle. İçindeki gürültüye karşın şaşırtıcı bir sakinlik hissetti bir an ve şaşırdı böyle huzuru uzun zamanlardır hiç hissetmediğini fark etti, gözleri doldu istemeden. Sevinç mi yoksa üzüntü mü anlayamıyordu.
            Neden, neden? Diye soruyor fakat bir sürü neden düşünmüş ve teslimiyeti kabullenmiş olmasını değerlendiriyor, her değerlendirmesinde fikir ve kararları değişiyordu sürekli.
                  Biri aklına yattığında birkaç dakikalığına veya üç beş saat sürüyordu kararlılığı. En küçük bir hareket, nem bile değiştiriyordu duygularını. Genellikle kızgınlıkları oluyor ve kendini affedemiyordu, hatta şaşırıyordu nasıl? Diye. Nasıl yaptım? Sorusunun cevabı kendi aptallığını ortaya koyuyor ve kızgınlığını artırıyordu kendine. Yıllardır ya başkalarına ya da çoğunlukla kendine kızmıştı ama bugüne kadar hiçbiri de çözüm olmamıştı duygularına.
            Böyle gitmiyordu işte, bal gibi de ortadaydı bir on hatta yirmi yıl daha geçse bir şey değişmeyeceği ortadaydı artık, aptallığın bir anlamı yoktu. Kabullenmek, kabullenmek ama neyi nasıl kabullenecekti bir türlü bilmiyordu. Kabulleniyordu her şeyi ancak hayat kabullenmiyordu kendisinin kabullendiklerini. Yaşama karşı duruyordu resmen. Rüzgâra karşı işemek tabiri vardır ya aynen öyleydi her şey.
            Duygularını dengeye koyamadığının her saniye farkında olması daha fazla rahatsız ediyor her saniyesi çare arayışı ve geçmişi didik didik etmesiyle geçiyor. Böyle bir yaşam düşlememişti hiç, düşlenebilecek bir şey de değil. Başka böyle bir yaşam olamaz diye düşünmesi bile kendine acımasını gösteriyordu.
            Ha tamam, aynen öyle, şimdi tam üstüne bastın işte diye kükredi kendine. Her saniye kendini tokatlayıp tekmelediğin yetmiyormuş gibi bir de kendine acımayı çıkardın. Aferin sana tam oldu dedim ya, gerçekten tam oldu. İyi tarif ettin kendini, bundan iyisi can sağlığı oğlum. Hep kendinle konuşursun zaten, başkasına anlatacak bir şeyin yok ki.
            Sahi neden acıyorsun kendine? Cevabın var mı? Yok, yok tabi. Sanki gölgenden başka kimsen var da acıyacak sana, gölgen bile kayboluyor etrafından çoğu zaman. Oğlum gölgen ne zaman olacak evden çıktığın mı var senin? Yok! Ee kim acıyacak o zaman sana? Hastalık hastası mı bu durum? Ne bileyim yahu, ben hastalığımı fark edecek durumda mıyım sanki. Ben kimim, neyim, canlı, cansız nasıl bir durumdayım ben bir bilebilsem.
            Kafamın içinde dolaşan o kadar şeyler var ki artık kontrol edemiyorum, birileri gelip birileri gidiyorlar ve sürekli değişiyorlar, hızlarına ulaşamıyorum. Bırakamıyorum da. Ne onlar beni ne de ben onları bırakabiliyorum kanka olduk yıllardır, belki de bütün yaşam böyleydi de yeni farkına vardım bütün bunların.
            Artık yıkım noktasında olduğunun farkında ve korkusunu yaşarken kurtuluşun olmadığını, ayağa kalkamayacağına zaman zaman inanıp durumunu kabullenerek zamana bırakıyordu kendini. Elini ayağını oynatacak cesaret ve gücü kendisinde hissedemeyerek nefeslerini almaya devam ediyordu.
            Uyku durumu, vücut saati karışmış, bozulmuş bir türlü rayına oturmamıştı, bunun rahatsızlığını yaşadığını biliyordu geçmişte ama çok da önemsememişti hiç. Bazen öyle oluyor ki, bütün psikoloji bilgilerini çöpe atıveriyordu. Her şey palavra gibi geliyordu. Bütün yaşam boşaydı, bütün bilgiler boşaydı hiçbir işe yaramıyorlar şu an.
            Acımak, kim kime acıyacak, sen sana acımadıktan sonra. Seninle senden başka kim var ki de acınmayı bekliyorsun? Yok, yok! Kendin ve yine kendi her zaman da önce sen varsın seninle birlikte. Ne zaman sen senden uzaklaştın başkaları var diye ve senin yanına başkalarını koydun işte o an hapı yutmaya başladın aslına bakılırsa. Ne zaman fark edecektin bunu. Bunları yaşamasaydın hiç de fark etmeyecektin öyle değil mi? Dürüst ol kendine, şunun şurasında sen seninlesin yalnızca başka kimse de yok etrafında ne de yanında. Anladın mı? İyi!
  1/2
                                                                                                                        01-10-2017
                                                                                                                        Halil Gönül 

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.